Üniversitemiz Deniz Canlıları Müzesi tarafından düzenlenen Müze Sohbetleri’nin dördüncüsü, 2 Ekim tarihinde “Bir Kıyı Kenti Olarak Mersin’in Kentleşme ve Çevre Sorunları” başlığında gerçekleştirildi.
Üniversitemiz Deniz Canlıları Müzesi’nde düzenlenen etkinliğin açış konuşması Su Ürünleri Fakültesi öğretim üyesi ve Deniz Canlıları Müzesi sorumlusu Prof. Dr. Deniz Ayas tarafından yapıldı. Prof. Dr. Ayas, “Antik çağlardan bugüne insanlar kıyısal alanlara kolay ulaşım, ticaret, besin bulma, yanaşabilir iklimsel şartlar nedeni ile yerleşmişlerdir. Bu nedenle kıyısal alanlarda kurulan kentler hızla büyümeye başlamış ve büyürken de doğal alanları yok etmiştir. Bugün hala kıyı kentlerinin çeperindeki bulunan doğal alanlar kırılgan ve kirlilik, habitat kaybı gibi temel problemler ile yüzleşmektedir. Kıyı kentleri için çok önemli ekosistem hizmetleri veren mekânsal bir alan niteliğindeki kıyı alanları kıyı kentlerinin ayrılmaz bir parçası olması gerekirken kentin baskısı nedeni ile denizel ve karasal ekosistemlerde yaşayan türlerin birçoğu yok olma tehdidi ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu durum biyoçeşitliliğin azalmasına ve ekolojik dengeyi tahrip eder düzeye ulaşmıştır” dedi.
Prof. Dr. Ayas sözlerini bir kıyı kenti olan Mersin kentinin benzer sorunları olduğunu, bu sorunların çözümünde başta Üniversitemiz olmak üzere kentte birçok kurumun olduğunu, bunun da önemli fırsatlar yarattığını ifade ederek tamamladı.
Üniversitemiz Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nida Naycı konuşmacı olarak katıldığı etkinlikte, Mersin kentinin Osmanlı döneminde kurulduğunu, 18. Yüzyıl sonrası kıyı ovalarında yeniden tesis edilen tarımsal düzenlemelerin yol açtığı kıyı ovalarına dönüşün başlaması ile kentin kurulmaya başladığını ifade etti.
Etkinlikte, antik çağdan günümüze Çukurova havzasının yerleşim desenlerine ilişkin verilen kısa bilgiler ışığında, geçmiş çağlarda bölgede kurulan yerleşimlerin bölgenin iklimsel ve coğrafi özellikleri ile ilişkisi konuklara aktarıldı. Eskiçağlarda iklimsel olarak yerleşime uygun olmaması nedeniyle kıyısal bir alan olmasına rağmen yerleşim yeri olarak seçilmemiş olan Mersin’in; sanayi devrimi sonrasında tekstil hammaddesi olan pamuğun Çukurova’da üretilmeye başlaması ve başta İngiltere olmak üzere endüstriyel ülkelere taşımacılığının yapılmaya başlanmasıyla bir liman kenti olarak kurulduğu etkinlikte vurgulandı
“Osmanlı Döneminde Kurulan Mersin, Cumhuriyet Döneminde Yerleşim Planı Yapılan Birkaç Kentten Biriydi”
Başkent Ankara’nın yerleşim planını yapan Alman mimar ve şehir plancısı Herman Jansen’in Mersin’in planını yapmak üzere kente davet edildiğini ifade eden Prof. Dr. Nida Naycı; Jansen’in bugün de güncel bir soru olan “Mersin hem bir sanayi kenti, hem bir plaj kenti olabilir mi?” sorusunu sorduğunu ve cevaplarını hazırladığı yerleşim planına yansıttığını söyledi. Prof. Dr. Naycı, “Jansen’in hazırladığı yerleşim planında, Mersin limanın doğusunda sanayinin kurulması batısında ise var olan plajların korunmasını önerilmiştir. Kentin deniz ve Toroslarla ilişkisinin kuzey-güney yönünde açılacak yeşil koridorlarla sağlanması öngörülmüştür. Ancak zaman içinde inşa edilen Mersin limanı ardından başlayan sahil yolu dolgu çalışmalarının, Mersin’in doğal plajlarını yok etti. Bu durum, kenti denizden kaynaklı su baskınlarına karşı kırılgan hale getirdi. Aynı şekilde dereler bu coğrafyada çok önemli. Kentsel müdahalelerle yatağı değiştirilen, kurutulan ve yanlış ıslah çalışmaları ile müdahale gören derelerin yeniden ele alınması gerekiyor.” şeklinde konuştu.
“Doğal Kıyı Alanlarını Mutlak Suretle Korumamız Gerekiyor”
Yanlış müdahaleler sonucu kent içerisinde mutlak korunması gereken doğal kıyı alanlarının az miktarda kaldığını ifade eden Prof. Dr. Naycı, doğuda deniz kaplumbağalarının yumurtlama alanı olan Kazanlı sahili ve birinci derece korunması gereken hassas alan statüsündeki sulak alanı bulunurken, batısında 100. Yıl tabiat parkı, Alata kıyısal alanı ve Göksu sulak alanının korunan nadir alanlar olduğunu ifade etti. Bu alanların doğal rezerv alanlar olduğunu ifade eden Prof. Dr. Naycı, bu alanların korunmasının önemine değindi. Ayrıca sadece Mersin’nin değil Akdeniz baseninde yer alan birçok kıyı kentinin kıyıya paralel doğrusal gelişim deseni izlediğini ve bu nedenle Akdeniz kıyı ekosisteminin yarısından fazlasının kentleşme ve turizm yığılması sonucu geri dönüşü olmayacak biçimde bozulmuş olduğunu söyleyen Prof. Dr. Naycı, dünya nüfusunun yarısından fazlasının kıyısal alan ve kıyısal alanlar ile bağlantılı ardıl alanlarda yaşadığını ve gelecekte dünya popülasyonunun büyük bir çoğunluğunun kıyılarda yaşamaya başlayacağının tahmin edildiğini ifade etti.
Prof. Dr. Nida Naycı kıyı ovasında konumlanmış bir kent olan Mersin’in; sünger kent yaklaşımı ile plajlı bir kent, esnek kent yaklaşımı ile dereler üzerinde kurulmuş bir kent ve mutlak koruma alanları ve ekolojik koridorlarıyla önemli doğal alanları olan bir kent olarak planlanması gerekirken; bunun tam tersine iklim krizi nedeniyle yağış anormallikleri kaynaklı sel ve su baskını gibi afetlere karşı hassas, Akdeniz iklim kuşağının kayması nedeni ile kurak ve sıcak günlerdeki artışa bağlı su yoksunluğu, deltalardaki tuzlanma, aşırı yapılaşma nedeni ile kentsel ısı adası etkisi gibi sorunlar ile mücadele etmek zorunda kalan bir kente dönüştüğünü söyledi.
Etkinlik sonunda, Prof. Dr. Nida Naycı’ya Müze Sohbetlerine konuşmacı olarak katılımı nedeni ile Su Ürünleri Fakültesi Avlama ve İşleme Bölüm Başkanı Prof. Dr. Deniz Ayas tarafından teşekkür belgesi takdim edildi.
Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü